VEKİL OLARAK HAREKET EDEN DOKTOR AMELİYAT ÖNCESİNDE AMELİAY SONUCUNDA ETKİLENEBİLECEK BÖLGELER İÇİN RADYOLOJİK İNCELEM YAPMIŞ OLMASI GEREKİR

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 01.07.2025 T. 2025/192 E. 2025/3719 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili; davalı doktor tarafından 27.04.2017 tarihinde müvekkili....'e .... Antalya Hastanesinde genel anestezi altında \"FESS, iki yanlı ve endoskopik iki yanlı frontal sinüs ve iki yanlı sfenoid cerrahisi\" ameliyatı yapıldığını, 4 gün boyunca müvekkiline ödem tedavisi uygulandığını, müvekkilinin bir gözünün görme yetisini kaybettiğini, sinüzit ameliyatının da başarılı geçmemesi sebebiyle davalı doktorun ağır kusurlu olduğunu, göz sinirindeki harabiyetin doktorun burun kemiğini bir aletle yaralaması sonucu oluşan ödemden kaynaklandığını, bu tür ameliyatlarda kullanılması gereken navigasyon cihazının davalı Hastanede olmadığını ifade ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı olmak üzere şimdilik müvekkili Buket için 600.000,00 TL manevi ile 10.000,00 TL maddi tazminat, müvekkili .... için 150.000,00 TL manevi ile 10.000,00 TL maddi tazminatın 27.04.2017 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken tahsilini talep etmiştir.

II. CEVAP

1.Davalı ... vekili; müvekkili tarafından davacıya FESS(Fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi) uygulandığını, davacının gözünde görme kaybı oluşmasında müvekkiline atfedilecek hiçbir kusurun olmadığını, davacı hastaya gerekli tetkiklerin ve tedavilerin yapıldığını, davacı hastanın sinüslerinde ya da burnunda hala bazı problemlerin mevcut olmasının ameliyatın başarılı olmadığı ya da yetersiz olduğu anlamına gelmediğini, hastada mevcut olan problemlerin tamamının giderilmesinin mümkün olmadığını, söz konusu ameliyat ile hedeflenenin hastanın solunum yollarında fonksiyonel düzelme sağlamak olduğunu ve bu hedefe de ulaşıldığını, hastanın anatomik yapısının problemli olduğunu, bu problemler nedeniyle istenmeyen sonuca yol açan komplikasyonun ortaya çıkma ihtimalinin arttığını, göz sinirinde oluşan ödemin sebebinin onodi hücresi olarak adlandırılan anatomik bir varyasyon olduğunu, yaşa ve cinsiyete göre değişkenlik gösterdiğini, Türkiye'de yapılan bilimsel çalışmalarda onodi hücresinin %13 civarında görüldüğü yönünde yayınların olduğunu, onodi hücresi olan insanların %4-25'inde optik siniri çevreleyen kemik yapısının belirli alanlarda siniri tam örtmediğinin görülebildiğini, operasyon öncesi yapılan paranazal sinüs tomografisi tetkikinde onodi hücresinin varlığının rapor edilmediğini, bu derece riskli bir operasyonda müvekkilinin göz sinirindeki bütünlüğe hiç bir zarar vermeden operasyonu tamamladığını, kemikte oluşan defektin müvekkili ile ilgisinin olmadığını, FESS cerrahisinden önce paranazal tomografi tetkikinin zorunlu olduğunu, bu konuda müvekkilini uyaran herhangi bir uyarı görülmediğini, yaşanan durumun komplikasyon olduğunu, davacıya usulüne uygun şekilde onam formunun imzaltıldığını, riskler arasında tam görme kaybının da bulunduğunu, dolayısıyla davacının bunu göze alarak operasyonu kabul ve talep ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

2. Davalı Hastane vekili; davalı doktorun müvekkili Hastane hekimi olmayıp, kendisi ile müvekkili Hastane arasında yalnızca hastaneye ait ameliyathanenin kullanılması konusunda anlaşma olduğunu, bu nedenle tıbbi uygulamanın içeriğinden müvekkili Hastanenin sorumlu olmadığını, ameliyathane kullanımına ilişkin yapılan anlaşmalarda hastanelerin yalnızca organizasyon kusuru var ise sorumlu olmasının söz konusu olduğunu, süreçte organizasyon kusurunun söz konusu olmadığını, Sinus Cerrahisi-Fess Bilgilendirme ve Onam Formunda \"Önerilen tedavinin avantajları ve riskleri\" başlığı altında çok nadir görülebilen risklerden biri olarak görme kaybının belirtildiğini, konu ile literatürlerde de FESS ameliyatlarında görülebilen görme kaybının komplikasyon olduğunun açıkça belirtildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacı ...'in davalı doktora diğer davalı şirket bünyesinde faaliyet gösteren .... Antalya Hastanesinde 27.04.2017 tarihinde ''Fess, iki yanlı ve endoskopik iki yanlı frontal sinüs ve iki yanlı sfenoid sinüs cerrahisi'' ameliyatı olduğu, ameliyattan sonra sol gözünün görmemeye başladığı, dosya arasına sunulan Sinüs Cerrahisi-Fess Bilgilendirme ve Onam Formunun üçüncü sayfasında \"Önerilen Tedavinin Avantajları ve Riskleri\" başlığı altında ''kısmi veya tam görme kaybı'' bulunduğu, onam formunun usulüne uygun olarak davacı ...'e imzalatıldığı ve ameliyatın riskleri konusunda bilgilendirildiği, .... Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından, İstanbul ATK 7. Adli Tıp İhtisas Kurulundan ve son olarak İstanbul ATK 3. Üst Kurulundan alınan raporlarda, davalı hekime ve davalı Hastaneye meydana gelen sonuç bakımından bir kusur atfedilmediği, uygulamaların tıbbi kurallara uygun olduğu, alınan üç raporun birbiri ile aynı doğrultuda olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; süresi içinde, davacılar vekili ve davalı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.

IV. İSTİNAF

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; .... Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığının 03.07.2018 tarihli raporu, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 7. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 25.12.2019 tarihli raporu ile bu raporlarla benzer yönde görüş bildiren Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. Üst Kurulunun 20.10.2022 tarihli raporlarında genel olarak; davacı hastaya uygulanan operasyonun endikasyon ve tekniğinin tıbben uygun olduğu, davacıda operasyon sonrası gelişen görme kaybının söz konusu ameliyat neticesinde her türlü dikkat ve özene rağmen gelişebilecek komplikasyonlardan biri olduğu, ameliyat sonrası görme kaybı şikayetine yönelik komplikasyon yönetiminin tıbben uygun yapıldığı, davalı hekimin uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, davalı Hastanenin sağlık personelleri aracılığıyla yürüttüğü sağlık hizmeti yönünden organizasyon hatasının tespit edilmediği yönünde kanaat bildirildiği, hüküm kurmaya elverişli mahiyetteki bilirkişi raporları esas alınarak hüküm kurulduğu, davacılar vekilinin iddiasının aksine 16.08.2021 tarihli Adli Tıp Kurulu raporu ile önceki alınan raporlar arasında ortaya çıkan çelişkinin Adli Tıp Kurumunun Üst Kurulundan rapor alınmak suretiyle giderildiği, davacıya uygulanan tedavide davalı tarafa atfedilebilecek ihmal veya kusurun bulunmadığı, davalılar hakkındaki davanın ortak nedenle reddedilmiş olması sebebiyle maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden ayrı ayrı davalılar vekili lehine tek vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle, istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş; süresi içinde, davacılar vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili; müvekkilinin ameliyattan 4 gün sonra dava dışı hastanedeki doktora gitmesinin önerildiğini, görme kaybı için bir yönlendirmenin olmadığını, itiraz ettikleri raporlarda belirtilen \"5-6 mm'lik kesimde optik sinir üzerindeki kemikte defekt\" hakkında hiçbir açıklama yapılmadığını, dava dışı doktorun raporunda açıkça yer verilen \"bulgunun ödematöz ya da parsiyel zedelenme ile uyumlu olabileceği\" ifadesinin değerlendirilmediğini, davalı doktorun kullandığı cerrahi aleti olması gereken beceri ile kullanmadığını, müvekkilinin burun kemiğine zarar verdiğini, kemikteki ödemin tamamen korunaksız olan görme sinirini sıkıştırarak zarar verdiğini, konulan teşhisin \"travmatik optik nöropoti\" olduğunu, 5-6 mm'lik kemik defekti sebebiyle ödem ve ödeme bağlı görme kaybı oluşmuş olabileceği yönündeki Liv Hopital raporu, bilime dayalı fiziksel tespitler ve tetkik raporlarının görmezden gelindiğini, davalı doktorun operasyon sırasında hata yaptığını farkettiğini ve operasyonu tamamlamadan işleme son verdiğini, 16.08.2021 tarihli ATK Kurul raporunda davalı doktorun uygulamasının doğru olmadığının belirtildiğini, 19.10.2021 günlü ara kararda dosyanın ATK Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiş olmasına rağmen dosyanın ATK Üst Kuruluna gönderildiğini, davalılarca anatomik bir varyasyon olan onodi hücreleri ve buna bağlı olarak sol orbitral sinüsünün sola deviye olduğunun belirtildiğini, bu husus tıbbi raporlarda doğrulanmamış olmakla birlikte, bir an için doğruluğu kabul edilse dahi, gerekli tetkiklerin yapılmamış olmasının da bir kusur olduğunu ifade ederek; kararın bozulmasını talep etmiştir.

B. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, davalı özel sağlık kuruluşu ve doktorun vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davranışları nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

1. Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yolun seçilmesi gerekir. (Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Cilt, Ank. 1982, Sh.236 vd) Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, vekalet görevini gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşu için de geçerlidir.

2. Mahkemece hükme esas alınan 16.07.2018 havale tarihli ... Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı, 28.04.2020 havale tarihli Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 7. Adli Tıp İhtisas Kurulu ve 22.11.2022 havale tarihli Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. Üst Kurulu tarafından hazırlanan bilirkişi raporlarında; hastanın geçirdiği cerrahi ameliyat öncesi göz bulgularının bilinmediği, ameliyat sonrası gelişen görme kaybının komplikasyon olarak değerlendirildiği, klinik bulgu ve radyolojik tetkikler sonucu konulan kronik pansinüzit tanısı ve buna yönelik yapılan endoskopik sinüs ameliyatının endikasyon ve yönteminin uygun olduğu, hastaya ait paranazal BT incelemesinde, sfenoid sinüste septumun sola deviye olduğu, komplikasyon yönetiminin uygun olduğu, davalı doktorun uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, sağlık hizmetinin yürütülmesinden sorumlu davalı Hastanede organizasyon hatası tespit edilmediği bildirilmiş, davacılar vekili ise, müvekkili Buket'te anatomik varyasyon olan onodi hücresinin varlığının ve buna bağlı olarak sol orbitral sinüsün sola deviye olduğunun belirtildiğini, ancak ameliyat öncesi radyolojik görüntü yöntemlerinin tam olarak kullanılmadığını, onodi hücresinin varlığının ispat edilemediğini belirterek raporlara itiraz ederek yeniden rapor alınmasını talep etmiş ise de bu husus Mahkemece değerlendirilmemiştir.

3.Davalı doktor vekili; davacı hastanın göz sinirinde oluşan ödemin sebebinin onodi hücresi olarak adlandırılan anatomik bir varyasyon olduğunu, operasyon öncesi yapılan paranazal sinüs tomografisi tetkikinde onodi hücresinin varlığının rapor edilmediğini, FESS cerrahisinden önce paranazal tomografi tetkikinin zorunlu olduğunu, bu konuda müvekkilini uyaran herhangi bir uyarı görülmediğini, yaşanan durumun komplikasyon olduğunu belirttiği görülmüştür.

4. Hükme esas alınan bilirkişi raporlarında, dosyada bulunan radyolojik tetkiklerin değerlendirilmesi sonucu paranazal BT incelemesinde; sfenoid sinüste septumun sola deviye olduğu belirtilmiş ise de, davalı doktorun; komplikasyonun sebebinin, anotomik bir varyasyon olan onodi hücresinin davacı hastada mevcut olması olduğunu, ameliyatı yapan doktorun haberdar olması gereken ve anatomik varyasyon olan onodi hücresinden operasyon öncesi çekilen tomografide hiç bahsedilmediğini savunduğu, davacılar tarafından dosya kapsamında alınan bilirkişi raporlarına bu yönden de itiraz edildiği gözetildiğinde, söz konusu raporda yer alan incelemelerin davacıların itirazlarını karşılar nitelikte olmayıp hüküm kurmaya elverişli olmadığı görülmüştür.

5. O halde İlk Derece Mahkemesince, tam teşekküllü Üniversite Hastanelerinde görevli, içerisinde kulak burun boğaz, göz hastalıkları ve radyoloji uzmanının da bulunduğu bilirkişilerden heyet oluşturularak, özellikle ameliyat öncesi onodi hücrelerinin varlığının tespiti için gerekli tetkiklerin ve görüntülemelerin yapılıp yapılmadığı, ameliyat öncesi davacıya ait radyoloji görüntüleri incelenerek, onodi hücrelerinin varlığının görülüp görülmediği, onodi hücreleri görüntülerde tespit edilebiliyorsa davalı Hastanedeki radyoloji uzmanı tarafından rapor edilip edilmediği incelenerek, somut olaya uygun şekilde tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, davalı doktorun beyanı da değerlendirilerek, davacıların tüm itirazlarını karşılar nitelikte, taraf, Mahkeme ve Yargıtay kontrol ve denetimine açık rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1 maddesi uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının aynı Kanun'un 371. maddesi uyarınca davacılar yararına BOZULMASINA,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

01.07.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

You have reached the end of the article. We hope you liked our article.

Please do not hesitate to contact us regarding this article or any other legal questions. We are waiting for your message.

 

Name *
E-mail *
Phone *
Message *
Send your case

Max file size (Mb): 2

Max number of files: 1