ZİYNET ALACAĞI DAVASI

 

Av. ABDULLAH  GÜRSU

Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, Ankara 2011, s. 1529). Ziynet eşyasını evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda, bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar, ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir (Sağıroğlu, M.Ş.: Ziynet Davaları, İstanbul 2013, s.3).

Evlilik birliğinin kurulması esnasında bilhassa düğün esnasında damat ve geline takılan takıları boşanma sürecinde tarafların esaslı talepleri arasında yer almaktadır. Bu ziynetlerin varlığının, kimde ve nerede olduğunun, harcanmış olduğunun vb. birçok konu yargılamalarda ispatlanması gerekmektedir. Hangi tarafın hangi delil ve vasıtalarla bunu ispatlayacağı ise ziynet davalarının birincil meselesidir. Yazılı ve görsel medyada da sıkça yer alan haberlerde buna ilişkin içtihatların da sürekli olarak gündeme geldiği ve yargı makamlarının da içtihatlarda zaman zaman değişikliğe gittiği görülmektedir.

Ziynet alacağı davasında öncelikle ziynet takılarının öncelikle iadesi talep edilmektedir. İkincil talep olarak (terditli dava) ise aynen iadenin mümkün olmaması durumunda ziynet takılarının bedelinin faiziyle ödenmesi talebinde bulunulmaktadır.

KADINA ÖZGÜ ZİYNET EŞYALARI

 

Kadına özgü ziynet eşyaları; eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2020 tarih, esas 2017/3-1040, karar 2020/240 sayılı emsal teşkil eden kararı uyarınca kadına özgü olanlar dışında erkeğe takılan ziynet eşyalarının erkeğe ait olacağına dair karine bulunduğu belirtilmiştir. Yargıtay önceki kararlarında kime takıldığına ve takının niteliğine bakılmaksızın düğün takılarının kadına ait olduğuna karar verirken, güncel kararlarında kadına özgü ziynet eşyalarının kadına ait olacağına karar vermiştir. Bu durumda kadına özgü olmayan ve erkeğe takılan düğün takılarının erkeğe ait olacağı kabul edilmektedir. Örneğin, erkeğe takılan çeyrek altın, yarım altın, tam altın, mevduat gibi takılar erkeğe ait olacaktır.

ZİYNET ALACAĞI DAVASININ NİTELİĞİ

 

         Ziynet alacağı davası boşanma davasının derisi niteliğinde değildir. Diğer bir ifadeyle ziynet alacağı davası boşanma davası ile birlikte açılabileceği gibi boşanma davası sürecinde veya boşanma davası kesinleştikten sonra da açılabilir. Bu dava boşanma davasından ayrı bir dava olması nedeniyle ayrı olarak harç ödenmesi gerekir. 

ZİYNET ALACAĞI DAVASINDA İSPAT YÜKÜ

 

Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m.187/1).  Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz (HMK m. 187/2).

Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E. ve 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.

Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde belirtildiği gibi, usul hukukun en önemli konularından biri olan ispat yükü kuralı, 6100 sayılı HMK'nın 190. maddesinde de; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir." şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda bahsedilen düzenlemelerden hareket edildiğinde, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Olağan olan kadına özgü ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davasında dava konusu altınların varlığı ve bu altınların kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmalıdır.

 

    “Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, kadına özgü ziynet eşyası niteliğindeki bilezik eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu ilkeden hareketle, davalı erkeğin düğünde toplam 12 adet bilezik takıldığını beyan etmiş olması karşısında, bu beyanın 6100 sayılı HMK’nın 188. maddesi gereğince mahkeme önünde ikrar kabul edilmesi gerekir. Bu durumda, düğünde davacı kadına 12 adet bilezik takıldığı hususu çekişmeli olmaktan çıkacaktır. O hâlde mahkemece bu bilezikler yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.” (YARGITAY Hukuk Genel Kurulu, Karar: 2020 / 240)

 

    “dava konusu edilen ziynetlerin kadının kişisel malı olduğu gerekçesiyle reddine karar verilmişse de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2020 tarih, esas 2017/3-1040, karar 2020/240 sayılı emsal teşkil eden kararı uyarınca kadına özgü olanlar dışında erkeğe takılan ziynet eşyalarının erkeğe ait olacağına dair karine kapsamında erkeğin açmış olduğu ziynet alacağı davasındaki deliller incelendiğinde, erkeğin kendisine takıldığını iddia ettiği ziynet eşyalarının kadın tarafından götürüldüğünü ispat edemediğinin, netice itibarıyla erkeğin ziynet alacağı davasının reddinin isabetli olduğunun anlaşılmasına göre davalı-davacı erkeğin tüm, davacı-davalı kadının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.” (YARGITAY, 2.Hukuk Dairesi, Esas: 2020/ 5473, Karar: 2020 / 5862, Karar Tarihi: 18.11.2020)

 

    Ziynet eşyası davalarında, ispat hukuku yönünden öncelikli kural; davacı kadın eş tarafından dava konusu edilen ziynet eşyalarının, cins, sayı, nitelik ve miktar olarak varlığının kanıtlanmış olması gerekliliğine ilişkindir. Ziynetlerin varlığını bu şekilde ispatlayan kadın eşin ikinci olarak ise; bu ziynetlerin evlilik birliği içinde kendisinden alındığını ve tekrar iade edilmediğini veya bu şekilde elinden alındığına dair bir iddiası yoksa evden ayrılırken bu eşyaları yanında götürmesinin mümkün olmadığını ispat etmesi gerekir. Diğer bir ifadeyle ziynet alacağı hakkı olduğunu iddia eden kadın eş, varlığını kanıtladığı dava konusu ziynetlerin kendinde olmadığını şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanmakla yükümlüdür. İşte bu anda; kadın eş, fiili karineyle kişisel malı niteliğinde kabul edilen ziynet eşyalarının kendi himayesinden çıkarak, erkek eşin himayesine girdiğini şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlamış ise artık erkek eş; kadın eşe ait olan ziynet eşyalarının iadesiyle yükümlü olmadığı hususunu ispat yükü altındadır. Borçlar hukuku genel hükümleri uyarınca; asıl olan borçlunun aldığı şeyi geri vermekle yükümlü olduğu kuralıdır. İade edilmemek üzere alındığı hususunda ispat yükü ise yukarıda da açıkça üzerinde vurgulandığı gibi, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğuna göre, erkek eş himayesine girdiğini kabul ettiği bu ziynetleri iade etmemek üzere aldığını ispatlamalıdır (Hukuk Genel Kurulu-K.2021/360)

 

                                                

ZİYNET EŞYALARININ KADININ RIZASIYLA ERKEĞE VERİLMESİ

 

Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu durumda ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere erkeğe verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup harcandığının kanıtlanması halinde erkek almış olduğu ziynet eşyalarını iadeden kurtulur. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür (TMK m. 6, 6100 s. HMK m. 1901).

 

    “Davacı kadın tarafından talep edilen ve çeyiz senedinde yazılı olan ve düğün sonrası erkeğe teslim edildiği sabit olan 25'er gramlık 12 adet bileziğin ise bozdurulduğu yönündeki kadının iddiası karşısında davalı erkek, bu ziynetlerin bozdurulduğunu tevilli olarak ikrar etmekle birlikte kendi hesabında böyle bir para olmadığını savunmuştur. Davalı erkek kendisine senetle teslim edilen bu ziynetlerin iade edilmemek üzere kendisine verildiğini veya kadının isteği ve onayı ile bozdurulup harcandığını ispatlamadıkça bu ziynetleri davacı kadına iadeyle yükümlüdür. Dosya kapsamından, çeyiz senedinde dava konusu ziynetlerden 12 adet bileziğin değerinin 45.000,00 TL. olarak gösterildiği, davalı erkek adına evlilik tarihinden bir ay sonra açılan ve yaklaşık 100.000,00 TL bakiyeli banka hesabından 30.07.2018 tarihinde davacı kadın tarafından 40.000,00 TL. tutarında bir meblağın çekildiği, daha sonra yine davacı kadın tarafından 01.10.2018 tarihinde 40.137,19 TL. olarak bu çekilen tutarın tekrar erkeğin hesabına yatırıldığı, bu tutarın davacı kadın tarafından bozdurulan bileziklerin bedeli olduğu iddia edilirken davalı erkek tarafından ise babasına ait para olduğunun savunulduğu, taraf ve tanık beyanları ile hayatın olağan akışına göre bu bedelin bozdurulan bileziklerin bedeli olduğu, hal böyle olunca çeyiz senedinde yazılı 12 adet bileziğin davalı erkek tarafından teslim alındığı ve bozdurulduğu, bu ziynetlerin kadına iade edilmediği, bu ziynetler yönünden davanın ispatlandığı anlaşılmaktadır.” (YARGITAY, 2.Hukuk Dairesi, Esas: 2022/ 7711, Karar: 2022 / 7458, Karar Tarihi: 27.09.202)

BEDEL İADESİ TALEBİ

 

    “Davacının talebi davaya konu ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde infaz tarihindeki bedelinin tahsiline ilişkin olup, aynen iadeye karar verildiğinde aynen iadenin mümkün olmaması halinde İİK m. 24 gereğince işlem yapılacağının tabii bulunmasına ve bu nedenle terditli olan ikinci talepte davacının hukuki yararının bulunmaması nedeniyle davacının aynen iade talebi gözetilerek ziynet eşyalarının aynen iadesine karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken mahkemece, HMK m. 26 gözetilmeksizin talebin dışına çıkılarak dava tarihindeki bedele hükmedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.”

KADIN EVİ TEHDİT ALTINDA TERK ETMESİ HALİNDE ZİYNET KİMDEDİR?

 

    “Hayat deneylerine göre olağan olan, bu çeşit eşyanın kadın üzerinde olması ya da evde saklanmış, muhafaza edilmiş bulunmasıdır. Diğer bir deyimle bunların davalı erkeğin zilyetlik ve siyanetine terk edilmiş olması olağana ters düşer. Diğer taraftan, söz konusu eşya rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen nev'idendir. Onun için evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi gizlemesi her zaman mümkündür.

 Davacı kadın, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların yanında olmadığını, götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını ispat yükü altındadır.

Davacı kadın, dava dilekçesinde olay günü yakınları ile birlikte eşyalarını hazırlar iken davalı erkeğin tabancasının şarjörü ile oynamaya başladığını, bunu gören yakınlarının ise “hemen çıkalım” demesi üzerine evden ayrıldıklarını, silahla oynayarak kendisini ve yakınlarını tehdit altında bıraktığını bunun üzerine korkarak altınları almadan ayrıldığını belirtmiştir.

Somut davada, kadının olay günü erkeğin tehdidi nedeni ile babasının evine gittiği, kadının evden ayrılır iken yanında olan dayısı ve annesinin tanık beyanlarında, kadının yanında ziynet eşyası bulunmadığına ilişkin ifadeleri ile ayrılmadan sonra da barışma görüşmesi için erkek ve ailesi ile yapılan görüşme esnasında erkeğin babasının “altınların evde olduğu, kadının eve dönmesi halinde altınların verileceğini” beyan etmesiyle tanık beyanları karşısında kadının evden ayrılırken tehdit altında olduğu ve iddia ettiği üzere kasada bulunan altınları alamadığının kabulü gerekir.”

 

ZİYNETLER EV İHTİYAÇLARI İÇİN BOZDURULMUŞ İSE İADESİ GEREKİR Mİ?

 

    “ Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup değişik amaçlarla kullanmış olabilir. Çeşitli sebeplerle (evin ihtiyaçları, düğün borçları, balayı, kişisel harcamalar vs.) koca tarafından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilmediği müddetçe kadına iadesi zorunludur. Ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.”

DAVA DİLEKÇESİNDE BELİRTİLEN İDDİANIN İSPATLANMASI GEREKLİDİR

 

“Davacı-karşı davalı kadın, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını veya bozdurulduğunu ispat yükü altındadır.

 

Davacı-karşı davalı kadın, dava dilekçesinde olay günü davalı-karşı davacı erkek evde uyurken yürüyüşe çıktığını, erkeğin “sen neredesin, nasıl dışarı çıkarsın” diyerek kadını ölümle tehdit ettiğini, bunun üzerine korkarak dayısının evine sığındığını belirtmiştir. Davalı-karşı davacı erkek ise olay günü kadına nerede olduğunu sorduğunda, kadının “sana hesap mı vereceğim” dediğini, elindeki su ısıtıcısını yere atıp erkeğe tükürerek evden ayrıldığını belirtmiştir.

 

Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davacı-davalı kadın ziynet eşyalarının düğünden sonra erkeğin ailesi tarafından elinden alındığını ve bir kısmının erkek ve ailesi tarafından bozdurulduğunu iddia etmiş, davalı-karşı davacı erkek ise ziynetlerin kadının tasarrufunda olduğunu belirtmiştir. İlk derece mahkemesince tarafların kavga etmesi üzerine kadının evi terk ettiği, evi terk ettikten sonra ilk olarak kadının dayısı ve eşi olan tanıkları Hatice ve Rehber Alkan'ın konutuna gittiği, tanıklardan Rehber'in kadının sadece üzerinde kıyafeti ile geldiğini, tanıklardan Hatice'nin ise kadının sadece elinde cüzdanı ve telefonu ile geldiğini belirttiği anlaşıldığından kadının müşterek evi terk ederken yanına herhangi bir ziynet eşyası almadığı sonucuna ulaşılarak ziynet alacağı davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karara karşı davalı-karşı davacı erkeğin istinaf kanun yoluna başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesince esastan ret kararı verilmiş ise de; davacı-karşı davalı kadın, dava dilekçesi ile dava konusu ziynetlerin erkeğin ailesi tarafından alındığını ve kendisine verilmediğini, üç bileziğin erkeğin iş bulamaması nedeni ile, dört bileziğin erkeğin ailesine ait arsa üzerine ev yapımında kullanılması nedeni ile rızası dışında bozdurulduğunu, tarafların yapılan eve taşınmasından sonra ise beş bileziğin daha bozdurularak parasının erkeğin hesabına yatttığını ileri sürmüş olup davalı-karşı davacı erkek ise kadından ziynet eşyalarını talep etmediğini, bozdurmadığını, ziynet eşyalarının kadında olduğunu belirtmiştir. Davacı-karşı davalı kadının tanıkları, kadın tarafından dava dilekçesinde iddia edildiği şekilde ziynetlerin elinden zorla alındığına veya bozdurulduğuna yönelik beyanlarda bulunmamışlardır. Bununla birlikte kadının dava dilekçesinde iddia ettiği beş adet bileziğin erkeğin hesabına yattığı hususu da ispatlanamamıştır. Her ne kadar, ilk derece mahkemesince, kadının olay günü erkeğin tehdidi nedeni ile kadının müşterek eve dönmeyerek dayısının evine gittiği ve dayısı ve eşinin de kadının yanında ziynet eşyası bulunmadığına ilişkin ifadeleri hükme esas alınmış ise de; her iki tarafın da kabulünde olduğu üzere tarafların daha önce de birden çok kez ayrılıp barıştıkları, boşanmaya neden olan olaylarda taraflara yüklenen kusurlara bakıldığında davacı-karşı davalı kadına yüklenen kusurlardan birinin “gereğinden uzun süreler dışarıda kalma” olduğu ve davacı-karşı davalı kadının ziynet alacağını ispat yönünden yemin deliline de dayanmadığı ve iddiasını ispata yarar delil sunmadığı değerlendirildiğinde, davacı-karşı davalı kadının ispat yükünü yerine getiremediği anlaşılmıştır.” (YARGITAY, 2.Hukuk Dairesi, Esas: 2022/ 2202, Karar: 2022 / 4166, Karar Tarihi: 09.05.2022)

GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME

 

Ziynet alacağına ilişkin davalarda görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Aile Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemeleri görevlidir.

Ziynet alacağı davası boşanma davası ile birlikte açılırsa; boşanma davasının açıldığı  mahkeme yetkilidir. Eğer boşanma davası ile birlikte açılmazsa, genel yetkili mahkeme olan davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

ZAMANAŞIMI

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun 226. maddesinin birinci fıkrası gereğince eşler her zaman birbirlerinde kalan kişisel eşyalarının iadesini isteyebilirler.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu`nun 146. maddesine göre; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.” Yine aynı Kanunun 153. maddesinin üçüncü fıkrasında ise evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için zamanaşımı sürelerinin işlemeyeceği düzenlenmiştir.

Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, tasarruf özgürlüğüne yönelik saldırılara el atmanın önlenmesi davası ile karşı koyabileceği gibi istihkak davası ile de karşı koyabilir. Eşya davası bu anlamda bir istihkak davası olmakla istem dava konusu eşyaların; aynen iadesi, olmadığı takdirde dava tarihindeki bedelinin verilmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Ziynet eşyalarının mevcut olduğu tespit edilmiş ise uyuşmazlık mülkiyet hakkına dayandığından olayda zamanaşımı söz konusu olamaz. Dava konusu eşyaların var olduğu tespit edilemez ise istem tazminata ilişkin olduğundan Türk Borçlar Kanunu'nun 146. maddesinde belirlenen on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması ve karı koca arasındaki davalarda Türk Borçlar Kanunu`nun 153. maddesinin dikkate alınması gerekir.

Mevcut olan eşyalar hakkında zamanaşımı mülkiyet hakkına dayanılması nedeniyle uygulanamaz. Ancak, mevcut olmayan ve bu sebeple sadece tazminat istenebilecek eşyalar hakkında ise istek sebepsiz zenginleşmeye dayandığından Borçlar Kanununun gereğince genel zamanaşımına tabidir. Borçlar Kanunun 132/3. maddesine göre evliliğin devamı süresince zamanaşımı  işlemez.

 

Ziynet alacağı davaları hem taleplerin usulüne uygun olarak sunulması, hesaplamaların ve ispat hususunun teknik ayrıntılar içermesi, hem de icra ve tahsil aşamasında önemli hususiyetler içermesi nedeniyle hukukçu olmayan vatandaşların tek başına hareket etmeleri durumunda hak kaybına uğramaları kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle bu davaların bu alanda çalışmalar yürüten avukatlar tarafından yürütülmesini tavsiye ederiz. 

 

Av. ABDULLAH GÜRSU

 

 

 

 

Yazının sonuna geldiniz. Yazımızı beğendiğinizi umuyoruz.

Bu yazıyla ilgili veya başka herhangi bir hukuki sorunuzda tarafımızla iletişime geçmekten çekinmeyiniz. Mesajınızı bekliyoruz.

 

Maksimum dosya boyutu (Mb): 2