Yabancı uyruklu veya iki vatandaşlık sahibi kişilerden çocuk sahibi olan Türk vatandaşları boşanma veya ayrılık durumlarında sıkça çocuğun kaçırılması gibi travmatik bir durumla karşılabilmektedir. Bu durumda uluslararası çocuk kaçırma avukatı olarak, çocuk ile iletişşim kurulması, kişisel ilişki kurulması ve çocuğun iadesi konularında hukuki işlemler yapılması gerekmektedir.
Uluslararası Çocuk Kaçırma Avukatı: Haklarınız ve İade Süreci yazımıza ulaşmak için tıklayınız.
Bu durumlardan ilki;
Çocuğun yurtdışında Türkiye’ye kaçırılması
Çocuğun Türkiye’den yurtdışına kaçırılması
Bu durumla karşılaşan kişiler bulundukları ülkeye veya kaçırılan ülkeye göre hukuki adımlar atması gerekmektedir.
Çocukların kaçırılması hususunda 25/10/1980 tarihli Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukukî Veçhelerine Dair Sözleşme birçok devlet tarafından onaylanmıştır. Sözleşmeye taraf olan ve sözleşmeyi uygulayan devletlerin listesine buradan ulaşabilirsiniz.
Çocuğun yurtdışına kaçırılması durumunda Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukukî Veçhelerine Dair Sözleşme'ye taraf ülke olup olmadığının öncelikle tespit edilmesi ve tespitin olumlu olması sonrasında Merkezi makama başvuru yapılarak dava sürecinin başlatılması sağlanmalıdır.
Çocuk kaçırma hukukunda Türkiye'de 5717 sayılı Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Yön ve Kapsamına Dair Kanun uygulanmaktadır.
Bu Kanunun amacı; velâyet hakkı ihlâl edilerek Sözleşmeye taraf bir ülkeden diğer bir taraf ülkeye götürülen veya alıkonulan çocuğun mutat meskeninin bulunduğu ülkeye iadesine veya şahsî ilişki kurma hakkının kullanılmasına dair 25/10/1980 tarihli Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukukî Veçhelerine Dair Sözleşmenin uygulanmasını sağlamaya yönelik usûl ve esasları düzenlemektir.
Bu Kanunun uygulanmasından doğan dava ve işlerde görevli mahkeme aile mahkemesidir.
Çocuğun, velâyet hakkı ihlâl edilerek yerinin haksız olarak değiştirildiğini veya alıkonulduğunu ileri süren kişi, kurum veya kuruluş, çocuğun geri dönmesini sağlamak için çocuğun mutat meskeninin bulunduğu merkezî makama veya Merkezî Makama veya Sözleşmeye taraf diğer herhangi bir devlet merkezî makamına başvurabilir. Çocuğun iadesi hakkındaki davalar, Merkezî Makam adına mahallî Cumhuriyet başsavcılığınca açılır.
Mahkeme, bu Kanunun uygulanmasından doğan dava ve işlerde esasa girmeden önce, çocuğun iadesini uzmanlardan da yararlanarak sulh yoluyla teşvik eder. Sulh sağlanamadığı takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında karar verilir.
Çocuğun iadesine dair davaname, duruşma günü ile birlikte taraflara tebliğ olunur.
Mahkeme, talep üzerine veya re'sen çocuğun yüksek yararının tehlikeye düşmesini önlemek için dava sonuna kadar aşağıda belirtilen geçici tedbirlere, gerektiğinde çocuğun görüşünü ve uzmanlardan rapor almak suretiyle karar verebilir:
a) Bakım ve gözetimi üzerine alan akrabalardan birine teslim.
b) Bakım ve gözetimi üzerine alan güvenilir bir aile yanına yerleştirme.
c) Çocuk bakımı ve yetiştirme veya benzeri resmî yahut özel kurumlara yerleştirme.
d) Resmî veya özel bir hastaneye veya tedavi evine yahut eğitimi güç çocuklara mahsus kurumlara yerleştirme.
Bu Kanun gereğince verilen geçici tedbir kararları Cumhuriyet başsavcılığınca, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu veya ilgili diğer kurum ve kuruluşlar aracılığıyla yerine getirilir.
Çocuğun iadesi veya çocukla şahsî ilişki kurulması davasının neticelenmesine kadar, mahkemece başvuruda bulunan ile çocuk arasında geçici olarak şahsî ilişki kurulması kararı verilebilir.
Çocuğun iadesine dair bir karar verilmiş ise bu hükümde ayrıca velâyete ilişkin karar verilmez. Ancak, çocuğun iadesi talebinin reddine karar verilmesi halinde, velâyet hakkına dair bir karar verilebilir.
Çocuğun iadesi başvurusunun yapılmasından sonra verilmiş bir velâyet kararı, bu Kanun hükümleri çerçevesinde çocuğun iadesi talebinin reddine gerekçe oluşturmaz.
Görülmekte olan bir iade davası sırasında velâyet davası da açılmış ise velâyete ilişkin dava bekletilir.
Çocuğun iadesine veya şahsî ilişki kurulmasına dair kararlar kesinleştiğinde yerine getirilir.
Çocuğu alıkoyan kişi adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğünün isteği halinde, çocuğun bulunabileceği yerleri derhal göstermek zorundadır. Bu yerler gerektiğinde zorla açtırılır.
İlamın yerine getirilmesinin, çocuğun fiziksel ve duygusal yönden gelişimini ağır bir tehlike altında bırakacağının uzman tarafından tespit edilmesi durumunda, adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğü tarafından, talep üzerine veya re'sen söz konusu tehlike ortadan kalkıncaya kadar teslim işlemleri ertelenir.
İade veya şahsî ilişki kurulmasına dair kararların icrası suretiyle çocuğun teslimi ancak başvuruda bulunanın veya tayin edeceği bir kişi yahut kurum yetkilisinin huzurunda yerine getirilir.
Mahkemece, talep üzerine veya re'sen iade ya da şahsî ilişki kurulması işlemleri sonuçlanıncaya kadar çocuğun yerinin takibi için aşağıdaki geçici tedbirlerden birine ya da birden fazlasına karar verilebilir:
a) Çocuğun yurt dışına çıkışının geçici olarak durdurulması.
b) Çocuk adına pasaport alınması veya yenilenmesi işlemlerinin durdurulması.
c) Çocuğun okul, muhtarlık veya nüfus kayıtlarının alınması veya değiştirilmesi işlemlerinin durdurulması.
d) Pasaport veya kimlik kayıtlarına dava süresince el konulması.
e) Çocuğun tayin edilen sürelerde yetkili makamlarca kontrol edilmesi.
f) Bu maksatla öngörülen diğer her türlü tedbirler.
Çocuğun iadesine veya şahsî ilişki kurulmasına dair ilâmların icrası sırasında çocuğu gizleyen veya ilâmın icrasından sonra tekrar kaçıran taraf ile bu fiillere iştirak edenler ve bu Kanuna göre yapılan tebliğ, tedbir ve emirlere uymayanlar hakkında,) 5395 sayılı Kanunun 41/F maddesi hükmü uygulanır.
5395 sayılı Kanunun 41/F maddesi:
(1) Çocuk teslimine dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine ilişkin teslim emrine aykırı hareket edenler ile emrin gereğinin yerine getirilmesini engelleyenler, bir ay içinde yapılacak şikâyet üzerine, fiil suç teşkil etse dahi, üç aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır.
(2) Çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine ilişkin teslim emrine aykırı hareket edenler ile emrin gereğinin yerine getirilmesini engelleyenler, bir ay içinde yapılacak şikâyet üzerine, üç günden on güne kadar disiplin hapsiyle cezalandırılır.
(3) Kişisel ilişki kurulması için kendisine çocuk teslim edilen hak sahibi, ilam veya tedbir kararında belirtilen sürenin bitiminde çocuğu belirlenen yere getirmezse, bir ay içinde yapılacak şikâyet üzerine, fiil suç teşkil etse dahi, üç aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır.
(4) Yukarıdaki fıkralar kapsamında şikâyete bakacak görevli ve yetkili mahkeme, işlemi yapan müdürlüğün bulunduğu yer aile mahkemesidir.
(5) Şikâyet olunana, şikâyet dilekçesi ile birlikte duruşma gün ve saatini bildiren davetiye gönderilir. Davetiyede, savunma ve delillerini duruşma gününe kadar bildirmesi gerektiği; duruşmaya gelmediği takdirde yargılamaya yokluğunda devam olunarak karar verileceği ihtar olunur. Mahkeme, duruşmaya gelen şikâyet olunanın, 5271 sayılı Kanunun 147 nci maddesinde belirtilen haklarını hatırlatarak savunmasını alır; gerekli araştırmayı yapar; dosyadaki delilleri değerlendirir; şikâyet olunanın teslim emrine aykırı hareket ettiğini veya emrin gereğinin yerine getirilmesini engellediğini yahut sürenin bitiminde çocuğu belirlenen yere getirmediğini tespit ederse disiplin hapsi ile cezalandırılmasına, aksi takdirde şikâyetin reddine karar verir.
(6) Disiplin hapsi ile cezalandırmaya ilişkin kararlar, kesinleşmesini müteakip Cumhuriyet başsavcılığı tarafından infaz edilir. Bu kararlar kesinleştiği tarihten itibaren iki yıl geçtikten sonra yerine getirilemez.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 04.07.2024 T. 2024/4977 E. 2024/5357 K.
Mahkemece iade halinde çocuğun fiziki veya psikolojik bir tehlikeye maruz kalıp kalmayacağı ya da başka bir şekilde müsamaha edilemeyecek bir duruma düşeceği yolunda ciddi bir riskin bulunup bulunmadığı konusunda sosyal çalışmacı, psikolog veya pedagog gibi uzmanlardan oluşan heyetten rapor alınarak sonucu uyarınca çocuğun iadesi hususunun değerlendirilmesi gerektiği
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 01.11.2024 T. 2024/8322 E. 2024/8168 K.
Toplanan delillerden, davalı anne tarafından çocukların mutat meskenleri olan İngiltere`den 29.10.2022 tarihinde babanın haberi olmadan Türkiye`ye getirildikleri, annenin kanundan doğan koruma hakkını ihlal etmek suretiyle ortak çocukları haksız olarak alıkoyduğu, davacı babanın sözleşme hükümleri uyarınca çocukların mutat meskene iadesinin temini için İngiltere merkezi makamına başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, alınan sosyal inceleme raporunda çocukların uzmana babalarını sevdiklerini söylediği, duruşmada dinlenen çocuklardan ...`nın anne ve babası arasındaki sorunları anlattığı, babanın bire bir çocuklara yönelik olumsuz bir davranışının olduğu hususunun kanıtlanmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla iade isteğinin reddini gerektirecek vahim bir tehlikenin varlığı veya geri dönmenin çocuğun fiziksel ve psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağı ya da başka bir şekilde müsamaha edilemeyecek bir duruma düşüreceğine dair ciddi bir riskin ve sözleşmede kabul edilen diğer iadeden kaçınma sebeplerinin varlığı kanıtlanamamıştır. Sözleşmede küçüğün anne yanında bulunduğu ortama alışması ve yaşı da iadeden kaçınma sebebi olarak kabul edilmemiştir. Somut koşullar itibari ile çocukların mutat meskenlerine iadesinin çocuklar açısından ciddi bir risk oluşturacağının ortaya konulması gerekmektedir. Bu durumda iade isteğinin reddini gerektirecek sebepler somut olayda mevcut olmayıp, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 26.09.2024 T. 2024/6386 E. 2024/6508 K.
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, davanın Merkezi makam adına mahalli Cumhuriyet Başsavcılığınca açılabileceği, davada davacının aktif husumet ehliyeti bulunmadığı gerekçesi ile davanın davacının aktif husumet ehliyeti bulunmadığından reddine karar verilmiştir.
Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Lahey Sözleşmesi hükümlerine göre \"merkezi makam\" adına davanın mahalli Cumhuriyet Savcısı tarafından davaname ile açılması gerektiği, davacı annenin dava açma hakkı bulunmadığı, aktif husumet yokluğundan davanın usulden reddine yönelik kararda usul ve esas açısından bir isabetsizlik görülmediği gerekçesi ile davacının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 19.09.2024 T. 2024/5180 E. 2024/6199 K.
1980 tarihli Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Sözleşmenin 4 üncü maddesine göre bu sözleşmenin uygulanması, çocuk on altı yaşına geldiğinde sona erer. Sözleşme gereğince mutat meskenin bulunduğu ülkeye iadesi istenen çocuk Tuana 04.07.2008 doğumlu olup, temyiz incelemesi sırasında on altı yaşını bitirdiğinden, sözleşmenin uygulama alanından çıkmıştır. O halde Mahkemece karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 19.09.2024 T. 2024/5180 E. 2024/6199 K.
Dairemizin 25.02.2021 tarihli ve 2021/1085 Esas, 2021/1695 Karar sayılı kararıyla; \"...Dosyanın yapılan incelemesinde; mahkemece davacı babaya davaname ve duruşma günlerinin tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır. Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Yön ve Kapsamına Dair Kanunun 9. maddesine göre, çocuğun iadesine dair davaname, duruşma günü ile birlikte taraflara tebliğ olunur. Merkezi makam tarafından çocuğun iadesi için açılan davalarda anne ve baba, davanın tarafı olup yargılamanın bütün aşamalarında tebligatla haberdar edilmelidir. Buna göre davaname ve duruşma gününün davacı babaya tebliğ edilmesi, gösterdiği takdirde delilleri toplanarak sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, taraf teşkili sağlanmadan yargılamaya devam edilip, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir...\" gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesinin esastan ret kararının kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 12.09.2024 T. 2024/5957 E. 2024/5803 K.
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, idrak çağında olan ortak çocuğun aşamalardaki beyanlarında ısrarla Türkiye'de annesi ile birlikte kalıcı olarak yaşamak istediğini, mevcut kurulu düzeninden ve yaşantısından memnun olduğunu ve bir şeyi değiştirmek istemediğini, aksilik yaşaması doğrultusunda okuldaki PDR servisine anlatabileceğini, 4.sınıfta öğrenimine devam ettiğini ve derslerinin iyi olduğunu beyan ettiği göz önüne alındığında çocuğun beyanlarına üstünlük tanınması gerektiği, ayrıca düzenlenen sosyal inceleme raporuyla çocuğun Türkiye'deki yaşantılarına alışmış olduğu, çocuğun anne yanında Türkiye'de yaşamaktan mutlu olduğu, davalının dinletmiş olduğu tanık beyanlarıyla da sabit olduğu üzere 2 yılı aşkın süredir Türkiye'de yaşadıkları, davacı ve ortak çocuğun Avusturya'dan davacının göstermiş olduğu şiddet üzerine kaçtıklarının sabit olduğu, çocukların beyanlarına üstünlük tanınarak itibar edilmesi gerektiği, çocuğun psikolojik gelişiminin olumsuz etkilenmemesi için alıştıkları ortamda annesiyle yaşamasının çocukların üstün yararının menfaatine uygun olduğu, küçüğün iadesine karar verilmesi halinde yetişme çağında ihtiyacı olan anne sevgi ve şefkatinden mahrum kalacak olması çocuğun fiziki ve psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağı, çocuğun yaşı gereği annesinden ayrılmasının Sözleşmenin 13/b maddesi anlamında ruhsal risk oluşturduğu, dosya kapsamında sunulan sosyal inceleme raporu ile mahkememizce çocuğun dışarıdan almış olduğu psikolojik desteğe ilişkin doktor Ayça Konik tarafından hazırlanan görüş yazısı da değerlendirildiğinde iadeden kaçınmayı iadeden kaçınmayı gerektirecek vahim bir durumun varlığının kabul edilmesinin gerekli olduğu, Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Lahey Sözleşmesi uyarınca tarafların ortak çocuklarının iadesi koşullarının bulunmadığı kanaatine varılmakla; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2010/2-628 E. 2010/693 K. 22/12/2010 tarihli kararı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesi kapsamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar dikkate alındığında Lahey Sözleşmesi uygulanırken hem anne hem baba hem de çocukların menfaatleri gözetilmesi gerekse de öncelikli olarak çocukların yüksek menfaatinin gözetilmesi gerektiği, sosyal inceleme raporunda belirtildiği üzere müşterek çocuğun anne ile yaşamak istediği, etki veya yönlendirme altında olmadığı, küçüğün Türkiye'de okula devam ettiği, Türk kültür ve sosyal yaşantısına uyum sağladığı, mevcut düzeninde herhangi bir ihmal veya istismara maruz kalmadığı ve mevcut düzeninin korunmasının ortak çocuğa olumlu etki edeceği gerekçesi ile iade talebinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, Türk vatandaşı olan baba ile annenin 28.01.2012 tarihinde evlendikleri, 16.11.2013 Avusturya doğumlu ... adında ortak çocukları olduğu, çocuğun mutat mesken devletinin Avusturya olduğu, anne ile ortak çocuğun Avusturya'dan erkeğin göstermiş olduğu şiddet nedeniyle kaçtıkları, 2 yılı aşkın süredir Türkiye'de annesi ile birlikte yaşayan ve Türkiye'de okula giden 2013 doğumlu idrak çağındaki ortak çocuğun beyanlarında ısrarla Türkiye'de annesi ile birlikte kalıcı olarak yaşamak istediği, çocuğun mevcut kurulu düzeninden ve yaşantısından memnun olduğu ve bir şeyi değiştirmek istemediği, küçüğün iadesine karar verilmesi halinde yetişme çağında ihtiyacı olan anne sevgi ve şefkatinden mahrum kalacak olması çocuğun fiziki ve psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağı, çocuğun yaşı gereği annesinden ayrılmasının ruhsal risk oluşturduğu, iadeden kaçınmayı gerektirecek vahim bir durumun varlığının kabul edilmesinin gerekli olduğu, ortak çocuğun davalı anne yanında kalmaya devam etmesi gerektiğinden iade talebinin reddine karar verilmesinin doğru olduğu gerekçesi ile tarafların istinaf başvurusunun ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 04.07.2024 T. 2024/4977 E. 2024/5357 K.
İlk Derece Mahkemesinin 16.06.2023 tarih ve 2023/232 Esas 2023/506 Karar sayılı kararı ile, davaya konu çocuğun doğumundan şimdiki zamana kadar hep annenin bakım ve gözetiminde olduğunun belirtildiği, çocuğun yaşının 4,5 olduğu ve yaş ve gelişimsel olarak annenin şefkati ve bakımına muhtaç olduğu, çocuğun güven objesi olarak algıladığı annesinden ayrılmasının çocuğun yoğun ayrılık kaygısı yaşamasına sebep olabileceği ve sonrasında bu durumun çocuğun psiko-sosyal sağlığının bozulmasına yol açabileceği, çocuğun anne yanında kalmaya devam etmesinin çocuğun yüksek yararına olacağı hususlarının belirtildiği, dinlenilen davacı ve davalı tanıklarının anlatımlarının birbirinin aksi olması nedeniyle tanık anlatımları itibariyle bir değerlendirme yapmanın mümkün olmadığı, çocuğun yaşının ve SİR raporlarının dosya kapsamında baz alınması gerektiği, Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Lahey Sözleşmesi'nin hükümlerine bakıldığında, asıl olanın çocuğun mutad meskene iadesi olduğu, iadeden kaçınma nedenlerinin ise Sözleşme'nin 12, 13 ve 20 nci maddelerinde açıklandığı; buna göre, taraf bir devlet, diğer iadeden kaçınma nedenleri yanında, geri dönmesinin çocuğu fiziki veya psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağı veya başka bir şekilde, müsamaha edilemeyecek bir duruma düşüreceği yolunda ciddi bir risk olduğunu tespit ederse veya çocuğun geri dönmek istemediğini ve görüşünün gözönünde bulundurulmasının uygun olacağı bir yaşa ve olgunluğa erişmiş bulunduğu gözlenirse, geri dönmesini emretmeyi reddedebileceğinin düzenlendiği hususları göz önüne alınarak dosya kapsamına göre çocuğun mutad meskeninin bulunduğu ülkeye iadesine karar verilmesinin çocuğun üstün yararına olduğundan söz edilemeyeceği, çocuğun geri dönmesi halinde Sir raporunda belirtildiği şekilde çocuğun yoğun ayrılık kaygısı yaşamasına sebep olabileceği ve sonrasında bu durumun çocuğun psiko-sosyal sağlığının bozulmasına yol açabileceği bu haliyle psikolojik bir tehlikeye maruz kalabileceğine ilişkin ciddi bir risk olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin yukarıdaki başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, dosyanın üçlü heyete tevdii edildiği, ve sonrasında itirazlar üzerine yeniden ek rapor alındığı, bozma sonrası alınan SİR raporlarında çocuğun iadesinin çocuğun psikososyal sağlığını etkileyebileceği, çocuğun psikolojik bir tehlikeye maruz kalabileceği, pedagojik açıdan uygun olmadığı, bu durumun çocuğun üstün yararına aykırı olduğunun belirtildiği görülmekle dosya kapsamındaki tanık anlatımları, mahkememizce alınan SİR raporları ve müşterek çocuğa ilişkin olarak taraflar arasında görülen velâyet davasında alınan rapor üzerine geçici velâyetin anneye verilmesi hususu bir bütün olarak değerlendirildiğinde, çocuğun yaşı ve velâyet davasında geçici velâyetin anneye verildiği de göz önüne alınarak çocuğun iadesi halinde psikolojik bir tehlikeye maruz kalabileceğine ilişkin ciddi bir risk bulunduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Yargıtay HG. Hukuk Genel Kurulu 15.05.2024 T. 2024/2-255 E. 2024/245 K.
\"...Toplanan delillerden, çocuğun mutat meskeni olan Almanya`dan 30.11.2018 tarihinde Türkiye'ye davacı babanın bilgisi olmadan getirildiği, tekrar mutat meskenine götürülmediği, annenin kanundan doğan koruma hakkını ihlal etmek suretiyle müşterek çocuğu haksız olarak alıkoyduğu, davacı babanın sözleşme hükümleri uyarınca çocuğun mutat meskene iadesinin temini için Almanya merkezi makamına başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır. İade isteğinin reddini gerektirecek vahim bir tehlikenin varlığı veya geri dönmenin çocuğun fiziksel ve psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağı ya da başka bir şekilde müsamaha edilemeyecek bir duruma düşüreceğine dair ciddi bir riskin (Söz. m. l3/b) ve sözleşmede kabul edilen diğer iadeden kaçınma sebeplerinin varlığı kanıtlanamamıştır. Sözleşmede küçüğün anne yanında bulunduğu ortama alışması ve yaşı, iadeden kaçınma sebebi olarak kabul edilmemiştir. Ayrıca her ne kadar iadesi istenen çocuk davacı babanın, oyuncakları ses çıkardığında kendisine kızdığını bu nedenle babasından korktuğunu, annesine şiddet uyguladığını beyan etmişse de duruşmada tanık olarak dinlenen tarafların diğer çocuğu ... evlerinde şiddet olayı olmadığını ve davacı babanın çocuğun Türkiye`ye getirilmesinden haberdar olmadığını beyan etmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporu da geri dönmenin değil, çocuğun anneden ve alışık olduğu ortamdan ayrılacak olmasının ruhsal durumunu bozabileceğini belirtmekte olup, varsayıma dayalıdır. Davacı babanın çocuğun iadesine engel teşkil edecek çocuğa karşı bir davranışı da ispatlanmamıştır. Açıklanan sebeplerle davanın kabulü gerekirken reddine karar verilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir...\"
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 27.11.2023 T. 2023/4793 E. 2023/5668 K.
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; iadesi istenen küçüğün anne ve babasının Ukrayna’da boşandıkları, çocuğun boşanma tarihinden sonra annesi ile birlikte Ukrayna’da yaşadığı, 2019 yılında annesi ile birlikte Türkiye’ye geldiği ve annesinin burada evlilik yaptığı, çocuğun Türkiye’de mevcut aile düzeni ve eğitim hayatı olduğu, hayat standartlarının yüksek olduğu, ortak çocuğun dosya kapsamında alınan sosyal inceleme raporunda davalı ile birlikte İstanbul’da yaşamak istediğini beyan ettiği, Mahkemece alınan beyanında annesi ile mutlu olduğunu ve annesinden ayrı kalmasının mümkün olmadığını, babası ve akrabaları ile 3 yıldır görüşmediğini, babası ile görüşmek istemediğini, ayrıca Ukrayna’daki mevcut savaş halinden tedirginlik duyduğunu ifade ettiği, dosya içerisine sunulan tarafların ortak milli hukuku olan Ukrayna Hukuku’na ait Ukrayna Aile Kanunu 160 ncı maddesinde, ebeveynlerin ayrı yaşaması halinde çocuğun 14 yaşına varmış olması halinde ikamet yerinin çocuk tarafından belirleneceğinin düzenlendiği, bu değerlendirmelere göre çocuğun Ukrayna’ya iadesinin çocuğun psikolojisine onarılması zor olumsuz etkilerinin olacağı kanaatinin hasıl olduğu, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda vermiş olduğu kararlarda Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Lahey Sözleşmesi Çerçevesinde Aile Hakkına Saygı Hakkı ve Çocuğun Üstün Menfaatinin Korunmasını öncelikli olarak gözettiği, iadenin çocuğun üstün yararına aykırı düşeceği ve Türkiye’deki mevcut düzeninin bozulmasının aile yaşamına orantısız müdahale olacağı, Ukrayna’daki mevcut savaş halinin çocuğun ruhsal ve bedensel sağlığını olumsuz etkileyebileceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 12.09.2022 T. 2022/7603 E. 2022/6922 K.
Sözleşmede küçüğün anne yanında bulunduğu ortama alışması ve yaşı, iadeden kaçınma sebebi olarak kabul edilmemiştir.
Yazının sonuna geldiniz. Yazımızı beğendiğinizi umuyoruz.
Bu yazıyla ilgili veya başka herhangi bir hukuki sorunuzda tarafımızla iletişime geçmekten çekinmeyiniz. Mesajınızı bekliyoruz.
© 2017- 2025
Maya Avukatlık Bürosu.
Tüm hakları saklıdır.