EMSAL KARARLAR

 

TAPU TAHSİS BELGESİNE DAYALI TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI - TAŞINMAZIN KONUT ALANINDA MI TİCARİ ALANDA MI KALDIĞININ ARAŞTIRILMASI GEREKTİĞİ - 

T.C. Yargıtay HG.HUKUK GENEL KURULU Esas:2018-118 Karar:2018-1112 Karar Tarihi:23.05.2018

Taraflar arasındaki “tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesince ... hakkında açılan davanın reddine, davanın Maltepe belediye Başkanlığı hakkında açılan davanın kabulüne dair verilen 05.06.2012 gün ve 2010/138 E., 2012/314 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 20.12.2012 gün ve 2012/12228 E., 2012/14613 K. sayılı kararı ile bozulmuş ise de bu kez davacı vekilince karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 30.09.2013 gün ve 2013/10837 E., 2013/12385 K. sayılı kararı ile:

“…Dava, tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davalılar, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, 2574 ada 32 parsel sayılı taşınmazın bilirkişi rapor ve krokisinde gösterilen 400 m2 kısmının tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, Maltepe Belediye Başkanlığı aleyhine açılan davanın reddine dair verilen karar davalı ... Başkanlığının temyizi üzerine daha önce Dairemizce; eldeki davada davacı ... ve davacının kendisine satış yaptığını bildirdiği ... adına hukuken geçerli bir tapu tahsis belgesi bulunmadığı, tahsise konu yerin bilirkişi raporuna göre ticaret alanında kaldığı, ödemelere ilişkin olarak bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğu ve düzenleme ortaklık payı kesilmeksizin istemin hüküm altına alındığı gerekçeleriyle bozulmuştur.

Bozmaya uyularak yargılamaya devam olunmuş; mahkemece, davalılardan ... hakkındaki davanın husumet yönünden reddine, diğer davalı hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiş, davalı ... Belediye Başkanlığının hükmü temyizi üzerine bu defa karar Dairemizce; “… bu davanın açılabilmesi için 2981 sayılı Kanun hükümleri gereğince davacı adına düzenlenmiş bir tapu tahsis belgesi bulunması, ayrıca tescile karar verilebilmesi için de yukarıda belirtilen koşulların gerçekleşmiş olması gerekir. Davacı tarafından yukarıda açıklandığı şekilde usulüne uygun olarak düzenlenmiş bir tapu tahsis belgesi sunulmamıştır.

Ayrıca, tahsis sahibinin hakkını başkasına nasıl devredeceğine ilişkin koşullar da yukarıda açıklanmıştır. Davacı tarafından geçerli bir tapu tahsis belgesine dayanılmadığından mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerektiği…” belirtilerek bozulmuştur.

Dairemizin 20.12.2012 tarihli 2012/12288-14613 sayılı bozma ilamında da belirtildiği üzere; dava dışı ... tarafından belediye taşınmazı üzerine inşa edilen gecekondu nedeniyle 19.09.1984 tarihinde tapu tahsis belgesi almak üzere başvuru yapılmış, işlemler tamamlanarak kendisine 07.12.1989 tarihli tapu tahsis belgesi verilmiştir. Davacı ... ise 05.12.1986 tarihli adi yazılı sözleşme ile ...’den tapu tahsis belgesi başvuru hakkını devraldığını ileri sürerek bu davayı açmıştır.

3290 sayılı Kanun İle bazı maddeleri değiştirilen ve bazı maddeler eklenen 2981 sayılı Kanunun Uygulamasına Dair Yönetmeliğin 25. maddesinin 7. ve son fıkraları gereğince; "Tapu tahsis belgesi alındıktan sonra gecekondunun, Kanunun 13 üncü maddesi (a) bendi hükümlerine göre hak sahibi niteliklerini taşıyan bir kişiye satılması halinde, satış belgesi ve tapu tahsis belgesi ibraz edilmek kaydıyla tapu yeni maliki adına düzenlenir. Başvurusu yapılmış, ancak tapu tahsisi henüz yapılmamış gecekondunun, hak sahibi niteliklerini taşıyan bir başka kişiye satılması halinde satış belgesi ibraz edilmek kaydı ile tapu tahsis belgesi satın alan kişi adına düzenlenir." Bozma ilamımızda, bu davanın açılabilmesi için 2981 sayılı Kanun hükümleri gereğince davacı adına düzenlenmiş bir tapu tahsis belgesi bulunması, ayrıca tescile karar verilebilmesi için de yukarıda belirtilen koşulların gerçekleşmiş olması gerektiği, davacı tarafından usulüne uygun olarak düzenlenmiş bir tapu tahsis belgesi sunulmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuş ise de davacı, tapu tahsisinin yapılmadığı aşamada tapu tahsis belgesi sahibi ...’ten, tapu tahsis belgesi alındıktan sonra da ...’in mirasçılarından hak sahipliğini temlik aldığından artık tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu iptali ve tescil talebinde bulunabilecektir. Nitekim davacı ...'ten devralmış olduğu tapu tahsis belgesinden kaynaklanan hakka dayanarak davayı açmıştır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.12.1996 tarihli ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği gibi, tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesidir. Tapu tahsis belgesinin varlığı tahsis edilen yerin adına tahsis yapılan kişi veya mirasçıları adına tescili için yeterli değildir.

2981 sayılı İmar Affı Kanununun 3290 sayılı Kanunun 6. maddesi ile değiştirilen "Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular" başlıklı 13/b maddesi gereğince de "Hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun uyarınca mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar planları ile meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar planında getirilen ölçülere uygun şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde başka bir arsa veya hisse verilir..."

Bu tür davalarda tahsise konu yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için diğer birtakım koşulların yanında kamu hizmetine ayrılmamış ve imar planına göre konut alanında kalmış olması gerekir. Dairemizin ilk bozma ilamında da değinildiği üzere dosya içerisindeki Maltepe Belediye Başkanlığının 10.05.2012 tarihli, 1049 sayılı ve 21.07.2011 tarihli, 605 sayılı yazılarında dava konusu taşınmazın 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ticaret alanında kaldığı belirtilmekte olup bu yazılara göre tahsise konu taşınmazın konut alanında kalmadığı anlaşıldığından davacı adına tesciline karar verilmesi mümkün değildir. Bu sebeple mahkemece davanın reddi gerekir. Davanın kabulüne ilişkin mahkeme kararının bu gerekçeyle bozulması gerekirken yukarıda belirtilen gerekçeyle bozulması maddi hataya dayalı olduğundan davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile hükmün yukarıdaki gerekçeyle bozulması gerekmiştir…”

gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin Maltepe İlçesi Aydınevler Mahallesi 2574 ada 32 parsel sayılı taşınmazın zilyetliğini ve tapu tahsis hakkını Mehmet Özüpek'ten devraldığını, sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınca müvekkili adına tapu tahsis belgesi düzenlendiğini, kendisine tahsisi edilen 32 parselin kamu hizmetine ayrılmadığını, konut sahasında kaldığını ileri sürerek tapu tahsis belgesine konu olan taşınmazın tapu kaydının iptal edilerek müvekkili adına tesciline karar verilmesi talep ve dava etmiştir.

Davalı ... vekili görev ve husumet itirazında bulunmuş ve ayrıca davaya konu taşınmazla ilgili olarak imar parseli olup olmadığı, kamu hizmetine tahsis edilip edilmediği, tapu tahsis belgesinin tapu sicilinin beyanlar hanesinde bulunup bulunmadığı ve değerinin tespiti gibi hususların araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı ... Belediye Başkanlığı vekili taşınmazın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına ait olduğunu belirterek husumet itirazında bulunmuş, ayrıca taşınmaz üzerinde bulunan yapının 1987 yılı hava fotoğraflarında taşınmaz üzerinde gözükmediğini, bu nedenle de imar affı kapsamında kalmadığını, dolayısıyla davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece dava konusu taşınmazın davacı adına tesciline ilişkin koşulların oluştuğu gerekçesiyle 2574 ada 32 parsel sayılı taşınmazın bilirkişi krokisinde gösterilen 400 m2 kısmının tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, Maltepe Belediye Başkanlığı aleyhine açılan davanın reddine karar verilmiştir.

Hüküm davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.

Özel Dairece tapu tahsis belgesinin mülkiyet belgesi değil yalnızca fiili kullanmayı belirleyen belge niteliğinde olması nedeniyle ilgilisine kişisel hak verdiğini ve bu nedenle taşınmazın davacı adına tescil edilmesi için davacı adına düzenlenmiş geçerli bir tapu tahsis belgesi bulunması gerektiği, dava konusu taşınmazın konut alanında kalması, taşınmazın bedelinin ödenmesi ve imar parsellerinin oluşturulması sırasında, şuyulandırmaya tabi tutulan parselden 3290 sayılı Kanun ile değişik 2981 sayılı Kanun’un 18/b-c maddesi uyarınca düzenleme ortaklık payı kesilip kesilmediğinin belirlenmesi gerektiği hâlde eldeki davada ne davacı ... ne de davacının kendisine satış yaptığını bildirdiği ... adına hukuken geçerli bir tapu tahsis belgesi bulunmadığı, tahsise konu yerin bilirkişi raporuna göre ticaret alanında kaldığı, ödemelere ilişkin olarak bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğu ve düzenleme ortaklık payı kesilmeksizin istemin hüküm altına alınmasının doğru olmadığı gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.

Yerel mahkemece bozma kararına uyularak yapılan araştırma sonucunda 32 parsel sayılı taşınmazın davacı adına tesciline ilişkin şartların oluştuğundan tapu iptali ve tescil isteminin kabulüne karar verilmiş; karar, davalı ... Belediye Başkanlığı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece ne davacı ne de zilyetliği devreden ... adına düzenlenmiş geçerli bir tapu tahsis belgesi olmadığı hâlde davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.

Davacı vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine karar Özel Dairece bu kez yukarıda başlık kısmında açıklanan nedenlerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece dava konusu olan taşınmazın kamu hizmetine ayrılmamış olması ve Maltepe Belediye Başkanlığının 25.11.2010 tarihli yazısı gereğince de, davanın açıldığı tarihte geçerli olan imar ıslah plânına göre konut alanında kalması ve davanın devamı sırasında dava konusu parselle ilgili önceki plânla verilen müktesep hakların (B.8) plân notuyla korunduğu vurgulanmak suretiyle direnme kararı verilmiş; direnme kararı Maltepe Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: dava konusu taşınmazın ticaret alanında mı yoksa konut alanında mı kaldığı; 32 parsel sayılı taşınmazın davacı adına tesciline ilişkin şartların gerçekleşip gerçekleşmediği noktalarında toplanmaktadır.

Öncelikle uyuşmazlığın çözümü için kanunun amacı, tapu tahsis belgesi verilmesi ve tahsisin tapuya çevrilmesine ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.

Tapu tahsis belgesi, 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun (2981 sayılı Kanun) ile düzenlemeye kavuşturulmuştur. Bu Kanunun gerekçesinde kanunun amacı, ekonomik ve sosyal nedenlerle birer çekim merkezi hâline gelen kentlere akın eden vatandaşların mutlak olan barınak ihtiyaçlarının giderilmesi, imar mevzuatı ve plânlara uygun hâle getirilebilecek yapıların belli şartlarda hukukileştirilmesi olarak belirtilmiştir. En temel ihtiyaçlardan biri olan barınma ihtiyacını dahi karşılayamayacak durumdaki dar gelirli vatandaşların mağduriyetini gidererek, bu durumda olanlara aileleriyle birlikte barınma olanağı sağlamak için Hazine, belediye, il özel idaresi ve vakıf arazisi üzerine yapılan, barınma amacıyla ya da kısmen barınma kısmen işyeri olarak kullanılan kaçak yapıları meşrulaştırılmıştır (Danıştay 6. Dairesinin 11/6/2004 tarihli ve 2003/685 E. 2004/3717 K.). Bu meşrulaştırma sırasında yasaya özgü olan ve tapuya esas teşkil ederek hak sahipliğini belirleyecek olan tapu tahsis belgesi verilmektedir.

Uyuşmazlığa konu işlemin tesis edildiği ve davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan 2981 sayılı Kanun ile imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa hâlindeki bütün yapılar hakkında uygulanacak işlemler düzenlemiş ve bu işlemlere dair müracaat, tespit, değerlendirme, uygulama ve duyuru esasları ve ilgili diğer hususlar belirlenmiş olup, valilik veya belediyelerce yetki ve sorumluluk alanlarında ıslah imar düzenlemeleri yapılmak suretiyle, yeniden gecekondu yapılmasının önlenmesi için temin edilecek arsaların ve muhafazası mümkün görülen gecekonduların kanunda öngörülen usul ve esaslara göre hak sahipliği belirlenen kişilere verilmesine olanak sağlanmıştır.

Gerçekten de 2981 sayılı Kanunun “Tapu Verme” başlıklı 10’uncu maddesinin (a) bendinde “Bu Kanun hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, 12’nci madde hükümlerine göre tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine “Tapu Tahsis Belgesi” verilir. Tapu tahsis belgesi, ıslah imar plânı veya kadastro plânları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder (Ek: 18/5/1987-3366/4 m.). Ancak ıslah imar plânı veya kadastro plânları ile belirlenen alanlarda tapu tahsis belgesi yerine hak sahiplerine doğrudan tapuları verilebilir” hükmüne yer verilmiştir.

2981 sayılı Kanun'un “Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular” başlıklı 13’üncü maddesinde:

Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular hakkında aşağıdaki uygulamalar yapılır.

a) Bu Kanun gereğince arsa tahsis edilecek kimselerin; kendisinin veya eşinin veya reşit olmayan çocuğunun oturduğu belediye ve mücavir alan sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya veya bir eve veya apartmanın bağımsız bir bölümüne veya bir bölümü iş yeri olarak kullanılan bir yapıya sahip bulunmaması gerekir.

b) Hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun uyarınca mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar plânları ile meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar plânında getirilen ölçülere uygun şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde başka bir arsa veya hisse verilir. Tahsis edilen arsa veya hissenin bedeli 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kanun veya 6/6/1984 tarih ve 3016 sayılı Kanuna göre tespit edilir.” hükmü yer almaktadır.

Buna göre kanunda öngörülen usul ve koşullara uygunluğu saptananlara hak sahipliği ölçütüne dayalı olarak arsa veya hisse tahsis edilmekte ve gerekli düzenlemeler tamamlandıktan sonra da yapılmış olan tahsis esas alınarak idarece hak sahiplerine tapu verilmektedir.

Ancak tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen bir zilyetlik belgesidir. Bu nedenle ilgilisine sadece kişisel hak sağlar ve bunun sonucunda sadece tahsis belgesinin varlığı mülkiyet hakkının kazanılmasına gerekçe olamaz. Tapu tahsis belgesi düzenlenmiş olsa bile kanunda öngörülen diğer şartların da oluşması gerekmektedir. Tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için;

- Hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesinin bulunması,

- Tahsise konu yerde 3194 sayılı Kanunun 18’inci maddesi uyarınca imar plânı veya 3290 sayılı Kanun ile değişik 2981 sayılı Kanun uyarınca ıslah-imar plânlarının yapılmış olması,

- İlgilisine, tapu tahsis belgesi gereğince bir başka yerden tahsis yapılmamış olması,

-Tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış ve imar plânına göre konut alanında kalmış olması,

-Tahsise konu yer ile tescili istenilen taşınmazın aynı yer olup olmadığı ve taşınmazın niteliklerinin belirlenmesi amacıyla mahallinde uzman bilirkişiler aracılığı ile keşif yapılması,

-Tahsise konu arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerinin uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanarak hükümden önce mahkeme veznesine veya belirlenecek tevdi mahalline depo edilmiş olması,

- İmar parsellerinin oluşturulması sırasında, şuyulandırmaya tabi tutulan parselden 3290 sayılı Yasa ile değişik 2981 sayılı Yasanın 18’inci maddesinin b-c bendi uyarınca düzenleme ortaklık payı kesilip kesilmediğinin, kesilmiş ise uygulanan oran saptanmalıdır.

Yukarıda belirtilen koşullar doğrultusunda yapılacak inceleme sonucunda mahkemece, tescil isteğinin kabulü için yasal koşulların oluştuğu belirlenir ise 3290 sayılı Kanun ile değişik 2981 sayılı Kanun’un 10’üncü maddesinin C-2 bendi gereğince tahsise konu yerde uygulanan düzenleme ortaklık payının davacıyı da bağlayıcı nitelikte olduğu dikkate alınarak, tahsis miktarından bu oranda yapılacak indirimden sonra kalan miktarın tesciline karar verilmelidir.

Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 04.12.1996 tarih ve 1996/14-763 E., 2016/864 K. sayılı ilamında da vurgulanmıştır.

Gelinen bu noktada olayın çözümü için idare hukuku bağlamında kazanılmış hak kavramı da açıklanmalıdır.

İdare hukuku, doktrindeki genel kabule göre statüler hukukudur. Buna dayanarak statüler hukukunda kazanılmış haklara yer olmadığı savunulmuştur (ONAR, Sıddık Sami: İdare Hukukunun Umumî Esasları, C. I, İstanbul 1966, s. 480-483). Fakat Danıştay’ın çeşitli kararlarında bu kavrama dayandığı görülmektedir (GÖZÜBÜYÜK A. Şeref-Turgut TAN: İdare Hukuku, C. I, Genel Esaslar, Ankara 2004, s. 151). İdare hukukunun bir başka niteliği de içtihadî bir hukuk dalı olmasıdır. Bu nedenle Danıştay içtihatlarıyla kabul edilerek uygulanan kazanılmış hak kavramının idare hukukundaki varlığı da kabul edilmelidir.

Hukuk devletinde bütün devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olması önemli ve temel bir ilkedir. İdari işlemlerin geriye yürümezliği ilkesi de kazanılmış hakların korunması amacını güden ve idarenin faaliyetlerini genel plânda sınırlayan bir ilkedir. Anayasa Mahkemesi kararlarında, Danıştay İçtihatlarında kazanılmış hak kavramının konu ve kapsamının kesin sınırlarının çizilmediği ve her olaya göre değişken olması göz önünde tutularak, konunun özelliğine göre değerlendirme yoluna gidildiği görülmektedir. Dolayısıyla yargısal içtihatlarda hangi hâllerde kazanılmış hakkın var olduğuna ilişkin objektif kriterler belirlenememektedir.

Doktrinde ise kazanılmış hak, kesin sınırları belirlenebilir şekilde tanımlanmamış ise de, kazanılmış hakka ilişkin tanımlamalara ve kazanılmış hakkın varlığı için gerekli şartların neler olduğuna yönelik tartışmalara genel olarak bakıldığında; kazanılmış hakkın varlığı için belli unsurların varlığı gereklidir. Bunlar somutlaşma unsuru, tamamlanmış olma unsuru, hukuka uygunluk unsuru olarak sıralanabilir (ALPAR, Erol: “İdare Hukukunda Kazanılmış Hak Kavramı ve Uygulaması”, AYİMD, S. 15, 2001, s.10 vd.) .

Somutlaşma unsuru düzenleyici işlemin tek başına kazanılmış hak oluşturamayacağı, bu düzenleyici işleme dayanılarak ilgili lehine hak tanıyan bireysel bir işlemin gerekli olduğu anlamına gelir (Alpar, ...s.10).

Tamamlanmış olma unsuru, hakkın, bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmedikçe kazanılmış hakkın doğmayacağı anlamına gelir (Alpar, ...s.10).

Hukuka uygunluk unsuru, kazanılmış hakkın ancak hukuka uygun durumlardan doğabileceği, hukuka uygunluğun kaynağının Anayasa, yasa, yönetmelik gibi bir hukuk normuna dayanması gerektiği, hukuka aykırı işlemlerden kazanılmış hak doğmayacağı anlamına gelir. Yasalara aykırı durumlara dayanılarak kazanılmış hak iddiasında bulunulamayacağının hukukun temel ilkelerinden birini teşkil ettiği Anayasa Mahkemesinin 25.02.1986 günü E:1985/1, K:1986/4 sayılı kararında da vurgulanmıştır (Alpar, ...s.10).

Kazanılmış hakkın doğumunda iyi niyet başlı başına bir unsur olarak değil, hukuka uygunluk unsuruna destek ölçüt olarak kabul edilmektedir (OĞURLU, Yücel: İdare Hukukunda Kazanılmış Haklara Saygı ve Haklı Beklentiler Sorunu, Ankara 2003, s. 106-107).

Düzenleyici işlemler yürürlükte kaldıkları süre içinde, bireylerin kazandığı haklar elbette korunur. Fakat kamu idareleri kendi görev alanlarını ilgilendiren konularda yönetmelikler çıkarma yetkisine sahip oldukları gibi bunları günün koşullarına, mevzuata ve kamu hizmetinin özelliklerine göre yeniden düzenlemek ve değiştirmek yetkisine de sahiptirler. Düzenleyici işlemler soyut plânda kaldıkça, içerdikleri kurallar uygulanmadıkça yeni kişisel durumlara dönüşmeden kazanılmış hak yaratmazlar. Nitekim Danıştay 12. Dairesinin 24.02.1966 gün ve 1966/221 E., 1966/371 K. sayılı içtihadında "müktesep hak, mevzuata uygun olarak kazanılmış bir hak demek olduğundan, kaide tasarruflara kabul edilen hukukî vakıa ve esasların ferdi durumlara inkılâp etmedikçe, müktesep bir hakkın mevcudiyetinden söz edilemez.” demiş olmakla, düzenleyici işlemlerin bireysel işleme dönüşmedikçe kazanılmış hak yaratmayacağını kabul etmiştir.

Düzenli bir kentleşmenin en önemli unsurları arasında bulunan imar plânları, çevrenin korunması, ekonomi, plânlı kentleşme, sağlıklı altyapı hizmetleri sunma gibi gerekçelerle, plânlanan bölgenin şartları ile gelecekteki gereksinimleri göz önünde tutularak sık sık değiştirilirler. Bu durumda (imar plânlarının değiştirilmesi hâlinde) kamu yararı ve hizmetin yürütülmesi engellenmeden, bireylerin haklarının korunması gereklidir. Bu nedenle idare hukukunun ilkelerinden biri olan kazanılmış hakların korunması gündeme gelir. İmar plânları yapılması, düzenleyici idarî işlem olarak kabul edildiğine göre diğer düzenleyici işlemler gibi süre sınırı olmaksızın değiştirilebilir. İmar plânının değiştirilmesi diğer düzenleyici işlemlerin kaldırılması gibi hüküm ve sonuç doğurur ve kişiler için kazanılmış hak veya korunması gereken bireysel hukuki durum yaratmaz. Zira kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için bu hakkın yeni düzenlemeden önceki yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla eylemli biçimde elde edilmiş olması gerekir (Danıştay 8. D. 17.06.1997 gün ve 1996/3847 E., 997/2153 K.).

Açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olayın değerlendirilmesine gelince; gecekondusu için 2981 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmak amacıyla usulüne uygun başvuruda bulunan Mehmet Özüpek adına 2574 ada 32 sayılı parselin 400 m²’lik kısmına 07.12.1989 tarih 113/87 yevmiye numaralı tapu tahsis belgesinin düzenlendiği, sonrasında davacının, Mehmet Özüpek mirasçılarından hak sahipliğini temlik aldığı tartışmasızdır. Ancak dosya içinde bulunan Maltepe Belediye Başkanlığının 21.07.2011 tarih 605 sayılı ve 10.05.2012 tarih 1049 sayılı yazılarından dava konusu taşınmazın 15.02.2008, 29.07.2008, 13.09.2009, 22.08.2010 tarihli 1/1000 ölçekli Maltepe E-5 Kuzeyi Uygulama İmar Plânında ticaret alanında kaldığı anlaşıldığından, taşınmaz için tescil kararı verilmesi mümkün değildir. Çünkü davacıya, Hazine taşınmazı üzerine yapmış olduğu tek katlı konut vasıflı kargir yapı nedeniyle tapu tahsis belgesi verilmiş olup bu tahsis belgesine dayalı olarak oluşturulan imar parselinin ancak konut alanında kalmış olması hâlinde tescile karar verilebilir. Aksinin kabulü kanunun amacından uzaklaşılarak kişilerin bir konut sahibi olmaları değil, işyeri sahibi olmaları sonucunu doğurarak haksız zenginleşme yolunu açacağına şüphe yoktur. Zira yukarıda da belirtildiği üzere tapu tahsis belgesi Türk Medeni Kanununda tanımlanan diğer tasarruf belgelerinden farklı olarak mülkiyeti değil hak sahipliğini belirlediğinden ve tapuya dönüşünceye kadar işlevi, içinde oturan dar gelirli ailenin barınma ihtiyacını karşılamak olup, imar plânında ticaret alanında kalan taşınmazın davacı adına tescil edilmesi hâlinde Yasanın amacına uygun düşmeyen bir sonuç ortaya çıkacaktır.

Diğer taraftan yerel mahkemece imar plânı değişikliğinin bir düzenleyici işlem olduğu, bireysel (kişisel) işlemlerin aksine kişiler için kazanılmış hak yaratmadığı gibi davacı tarafından dava konusu taşınmazın ticaret alanı kapsamına alınmasına ilişkin imar plânının iptalini sağlamak amacıyla idare mahkemesinde iptal davası açılmadığından hâlen geçerli olduğu hususları da gözden kaçırılarak tescil isteminin kabulüne karar verilmesi doğru değildir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, dava konusu 32 parsel sayılı taşınmazın davacı adına tesciline ilişkin şartların gerçekleştiği bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Direnme kararı bu nedenlerle bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı ... Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 23.05.2018 gününde ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.